Kalebentim bu Şehr-i Stanbul’da
Yani ki kentte sürgünüm müebbet
Bileklerimde, ayaklarımda,boynumda
paslı görünmez zincirler…
Cok fazla beton grisi,
Bir hayli yanık kiremit kırmızısı kaldırımlarda
Ve payıma düşen çokça sorumluluk ve görev
Ve güzelim insanlarımın payına düşen
en acısından yoksulluk, en koyusundan sefalet
Tanrı aşkına bana bana biraz yeşil,
Birazcık papatya sarısı ve
yanında iki sap gelincik kırmızısı
Birkaç nefes kekik yüklü rüzgar
Bir avuç da kayanın yarığından fışkıran kaynak suyu
ve yağmur sonrası bostanda toprak kokusu
Eğer isterseniz size istediğiniz kadar asfalt siyahı
Ve yanında motor sesi, korna sesi, acı fren sesi,vinç gıcırtısı
Ve istemediğiniz kadar insan,
ki insanlığını unutmuş tarafından
Bir de yığınlar arasında en koyusundan yalnızlık, yapayalnızlık…
Tanrı aşkına bana daha az insan,ama gerçek insan
daha çok çıkarsız sevgi,
dayanışma, dostluk
Tanrı aşkına delirmemek için
Boğulmamak için bu kentin girdabında
bize birazcık dal dal ötüşen kuşların türküsü
ve gönül yarasını saran insan sesi,
dost sıcaklığı…
Çok şey mi istedik dersiniz!…
Yusuf ERDEM – Maltepe, 19 Nisan 2001