Sanat, Estetik, Politika Bütünlüğü


İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı Etkinliklerimizden biri: Değerli devrimci kültür ve sanat insanımız Sayın İsmail Hardal ile birlikte 14 KASIM 2014 CUMA günü   KINALIADA SALONU’ndaki panelde “Sanat-Estetik ve Politika Bütünlüğü” konusunu tartıştık. Toplumcu gerçekçi sanat kuramı üzerinde özellikle durduk. İzleyicilerin soruları ve katkılarıyla zenginleştirdikleri panel ilgiyle izlendi.

Konuşmacılar:   Yusuf Erdem, İsmail Hardal

******

( Sanata devrimci bakışımızı dile getirmek üzere yaptığım uzun konuşmadan bir soru-yanıtı ve bir bölümü paylaşmak istiyorum.)

Bu karanlık, boğucu günlerde sanattan, estetikten söz etmek!… Bunun karşılığını Breht’ten esinlenerek bir soru-bir cevap biçiminde sunmak istiyorum:

  • — Zor zamanlarda ve umutsuzluğu koyulaştıran karanlık günlerde de türküler söylemek gerekir mi?

— Hem de nasıl? Asıl karanlık günlerde türküler söylemek gerekir. Zifiri karanlığın er geç dağılacağını, şafağın sökeceğini müjdeleyen umutlu türküler… Yaşanası güzel bir dünyanın özlemini duyuran türküler… Böylesi bir barış, kardeşlik, eşitlik ve özgürlük dünyası uğruna hep birlikte savaşma azmini besleyen türküler…

***

  • Tarihsel alınyazısı (misyonu) dünyayı değiştirmek olan;

bütün  kötülüklerin temel kaynağı vahşi kapitalizmin özel mülkiyet  düzenini alt ederek;

– Sınıfların  ve sömürünün ortadan kaldırıldığı,

– Yepyeni, barış içinde, özgür,  âdil;

– İnsanların bolluk ve doğayla uyum içinde yaşadığı,

– Her bireyin bütün yeteneklerinin çok yönlü olarak ve son sınırına kadar gelişerek serpilip çiçek açtığı ve böylece insanların tam olarak kendini gerçekleştirebildiği bir dünyayı kurmak için savaşan “İŞÇİ SINIFI:

Ve bu “İŞÇİ SNIFI”nın kaderiyle kendi kaderini birleştirmiş olan; kendini tüm varlığı, olanakları, yetenekleri ile devrim davasına adamış olan ve “Yolum işçi sınıfının devrim yoludur!” diye yola çıkan DEVRİMCİ BİR SANATÇI; Yani toplumcu gerçekçi sanat kuramını benimsemiş BİR MARKSİST SANATÇI;

– İşçi sınıfını, emekçi halkı ve gençliği aydınlatmak,

– Halkın bilincini, duyarlılığını geliştirmek, gerçekliğe bakışlarını keskinleştirerek kavrayışlarını derinleştirmek,

– Onları örgütlenmeye, devrimci eyleme  ve daha güzel bir dünya için savaşmaya yöneltmek için,

– Ve tüm bu hedeflere içtenlikle bağlanarak, bunları kutsal birer devrimci görev sayarak bu amaçlara uygun yüksek bir estetik değer taşıyan yapıtlar vermekle yükümlüdür,

Hiç kuşkusuz ki ortaya konan sanat eserlerinin, doğru şeyler söylemesi, sağlam bir toplumsal öz taşıması yetmez, her şeyden önce o ürünün gerçekten  bir sanat eseri olması gerekir:

Yani özetle devrimci bir gelecek tasavvuruna  (perspektife) ve devrimci bir iyimserliğe sahip olması; eksiği fazlası olmayan (ağyarını mani, efradını cami) bir yapısal bütünlük taşıması, sunduğu sağlam bir toplumsal  öze uygun bir biçime (öz-biçim uyumu ve diyalektiği) kavuşmuş olması ve hepsinden önemlisi, insanı derinden etkileyen, sarsan, duygulandırarak düşündüren, düşündürerek duygulandıran, zihindeki bulanık izlenim ve kavramları sanatın keskin ışığıyla netleştirip dupduru bilince çıkaran,  okuyucu ve izleyicide coşku, zengin çağrışımlar ve hayranlık duyguları uyandıran yüksek bir sanatsal imge dünyası ve estetik düzeyi tutturmuş olması gerekir. Yani sanat eseri, gerçekten sanat eseri, şiir gerçekten şiir olmalıdır.

Bu sanat düzeyi tutturulamazsa Belinski’nin dediği gibi: “ Bir şiir, halkın en acil sorunlarına en doğru çözümleri getirmiş olsa bile, eğer şiiriyet (estetik değer, sanat değeri) taşımıyorsa o çok kötü sunulmuş bir iyi niyetten başka bir şey değildir.”

Yani sağlam bir toplumsal öz (içerik, muhteva) yetersiz bir sanatçının elinde ziyan olabildiği gibi; en bireysel-tekil bir konu bile devrimci usta bir sanatçının elinde estetik bir yaratıcılıkla toplumsala, genele, tekilden tümele ve geleceğe ulaşabilir.