Doğumunun 112. Yıldönümünde Tevfik Fikret’i Saygıyla Anıyoruz
“Yerini hiçbir şey tutamaz bu dünyada,
Zincirsiz, kelepçesiz yaşamanın.”
Tevfik Fikret
(Günümüz Türkçe’sine aktaran: A. Kadir)
Tevfik Fikret, şiire getirdiği yeniliklerle modern Türk şirini hazırlayan büyük bir şair; çağını aşan ileri düşünceleri, cesareti, satın alınamaz erdemli kişiliği, muhalefeti ve başkaldırısıyla büyük bir aydındır. Bu nitelikleri onu; gününü ve geleceği derinden etkileyip yönlendiren bir odak haline getirmiştir.
Uygarlık değişimini, toplumsal dönüşümü yaşayan bir ülkede her şey, birbirleriyle çatışan (karşıt) yargılara konu olur. Ya bir şeyden yanasınız, ya ona karşısınız. Aydın olarak ikisi arasında bir seçim yapmak zorundasınız. Örneğin ya Abdülhamit’in karanlık rejimine kölece boyun eğeceksiniz, ya da bu baskı rejimine karşı özgürlük (hürriyet) uğruna savaşacaksınız. Aydın olarak, sanatçı olarak, onurlu bir insan olarak ikisi arasında bir seçim yapmak zorundasınız.
Toplumsal düzeyde ya kör inanca teslim olacaksınız veya insan aklının ve bilimin aydınlığını seçeceksiniz. Yani ya yeni, ya eski; ya Doğu ya Batı.
Sanat anlayışı olarak ya bireysel tatmin sağlayan sanat oyunları, ya da toplumsal sorumlulukların cesaretle üstlenilmesi. Ya zorbalığa boyun eğeceksiniz veya yiğitçe karşı çıkacaksınız. Ya toplumsal çürümeyi görmezden, onun mide bulandırıcı kokusunu duymazdan geleceksiniz veya her türlü yolsuzluğu sergileyecek ve bunlarla savaşarak erdemli olmanın yüceliğini ve temizliğini seçeceksiniz.
İşte yurtsever aydınlarımız, 19. ve 20. yüzyılların kavşak noktasında -özellikle 20. yüzyılın ilk çeyreğinde- bu seçimleri yapmak zorunda kalmıştır.
Tevfik Fikret, bireyci çıkarcılığa karşı toplumsal sorumluluğu, geçmişe karşı geleceği, zorbalığa karşı özgürlüğü, boyun eğmeye karşı direnişi, çürümeye karşı erdemli olmayı ve şeriatçılığın kör karanlığına karşı aklın ve bilimin aydınlığını seçti. Böylece O, toplumumuzda başkaldıran, acı çeken ama dönmeyen ve kötülükle uzlaşmayı reddedip sonuna kadar namuslu kalmayı başaran; yani inancını, kavgasını, yaşamını tam bir uyum içinde birleştiren sorumlu aydın kişiliğinin simgesi oldu. Ceyhun Atuf KANSU’nun dediği gibi Fikret “Karabaskı dönem(-ler)inin özgür çocuğudur.”
Fikret tarafından yaratılan ve yaşanan bu aydın tipinin, hepimizin muhalif devrimci hamurunda önemli katkısı vardır.
Yazdığı şu dörtlük, O’nun yaşam ve sanat anlayışını, bir bütün olarak dile getirmektedir:
Kimseden ümmid-i feyz etmem, dilenmem perr ü bâl
Kendi cevvim, kendi eflâkimde kendim tâirim
İnhinâ, tavk-ı esaretten girândır boynuma
Fikri hür, irfânı hür, vicdânı hür bir şairim.
(Kimseden bir yardım beklemem ben, kol kanat dilenmem,
Kendi evrenimde, kendi gökkubbemde kendi kanatlarımla uçarım.
Boyun eğiş, bir boyunduruktan daha ağır gelir boynuma;
Düşüncesi özgür, eğitimi hür, vicdanı hür bir şairim.)
Y.E.
Tevfik Fikret Şiirinin Ana Çizgileri
Şiirindeki belirleyici özellikler “aruzu Türkçe’ye ustalıkla uygulamak” ve “dize bütünlüğünü parçalayarak şiiri özgürleştirip düzyazıya ve konuşma diline yaklaştırmak” biçiminde özetle-nebilir. Gerçekten de aruz vezninde yaptığı yenilikler ile yani beyiti parçalayıp, düşünceyi güçlü bir kompozisyon bütünlüğü içinde şiirin bütününe yayıp yedirerek, dizeleri kırıp özgür koşuğa yönelerek günümüz modern şiiri için sağlam bir temel kurmuştur.
Kimi şiirlerinde konuşma dilindeki tonlamaları yakalayabilmesi, ezgiye verdiği önem, en olgun söyleyişi elde edebilmek için gösterdiği titizlik, çalışkan şiir işçiliği Onu, hem döneminde, hem gelecek kuşaklar üzerinde etkin kılmıştır.
Ayrıca “Kafiye göz için değil kulak içindir.” anlayışıyla uyak alanına getirdiği yenilik de önemlidir. Tüm bu yeniliklerle modern şiirimizin biçim ve anla-tım olanaklarını geliştirip genişletmiştir.
Sanatının başlıca özelliklerini daha ayrıntılı biçimde şöyle sıralayabiliriz:
Abdülhak Hâmid’in başlattığı ve yarım bıraktığı bir yeniliği Fikret tamamlamıştır. Fikret’le birlikte beyit iyice bırakılır ve şiirin birimi, dize (mısra) olur. Böylece anlam, şiirin bütününe ustaca yedirilip güçlü bir kompozisyon yaratılır.
Konuşma doğallığını yakalayan bir anlatımla “nazım nesre yaklaşır”. Vezin ve kafiyeye iyice hâkim olmanın verdiği ustalıkla dil ve dilbilgisi mantığı, nazmın kurallarına feda edilmeyip şiirde doğal, ahenkli ve akıcı bir söyleyişe ulaşılır.
Fikret, öyküleme tekniğiyle birlikte, karşılıklı ya da iç konuşmalarla, şiirin doğallığını daha da artırır.
Noktalama işaretlerinin ustaca kullanılması okuyucuya yol gösterir; uygun vezin kalıpları, ses ve etkili söz tekrarları şiirinin etki gücünü artırır.
Servet-i Fünun topluluğunun ve Tevfik Fikret’in en önemli sorunu, ne yazık ki kullanılan ağır dildir. Bu, onun şiirinin yaşama gücünü sınırlamıştır. Dili artık eskimiş olan, ama özüyle capcanlı yaşayan bu şiirlerden bazılarını Ahmet Muhip DIRANAS ve A. KADİR, Ceyhun Atuf KANSU günümüz Türkçe’sine başarıyla aktarmışlardır.
Batılılaşmanın ve batılı sanat anlayışının tutunma-sında büyük rolü vardır. Getirdiği iç ve dış yeniliklerle, işlediği konuların zenginliği ve çeşitliliği ile, toplum ve sanat yaşamımızdaki günümüze kadar gelen etkileriyle; şekil ve kafiyeyi özgürleştirmesiyle, eylem kiplerinin ve sözcük türlerinin farklı ve ustaca kullanılmasından doğan aruz vezninde yarattığı canlılıkla, nazım cümlesini nesre yaklaştırmasının yarattığı doğallıkla… Servet-i Fünun şiirinin en önemli temsilcisi olmuştur.
Servet-i Fünun dönemindeki (1896 – 1901) şiirlerinde, bireysel duyguları, doğayı, kendisini etkileyen günlük yaşam olaylarını konu edinmiştir. Kimi şiirlerinde yoksul insanlara duyduğu sevgiyi ve merhameti dile getirerek, yavaş yavaş toplumsal sorunlara yönelmeye başlamıştır.
Fikret’i Fikret yapan, ömrünün son on beş yılıdır. 1901’den sonraki dönemde daha çok; vatan, millet sevgisi, ülkenin durumu, toplumsal sorunlar, çağdaşlaşma… konularında didaktik-lirik toplumsal şiirler yazdı. Bu toplumsal temaları dile getiren öfkeli, gür sesli şiirleri Abdülhamit’in ürkütücü baskı ortamında elden ele, dilden dile dolaştı.
Bir aruz şairi olan Fikret, ölümüne yakın yazdığı ve “Şermin” adlı kitapta topladığı 30 çocuk şiirinde hece ölçüsünü kullandı.
Tevfik Fikret, 24 Aralık 18677’de doğdu ve 45 yaşında 19 Ağustos 1915 günü öldü. Bu yıl onun doğumunun 112. yıldönümü. Bu büyük şairi, bu büyük aydını büyük bir sevgi ve saygıyla anıyoruz. Çünkü Tevfik Fikret;
Devraldığı şiir mirasını köklü değişikliklere uğratarak özgürleştirip yenileştirdi. Böylece modern Türk şiirinin temellerini attı.
Özellikle ömrünün son on beş yılında halkçılık, yurtseverlik, insancıllık, haksızlıklara ve zorbalıklara başkaldırı… gibi“tema”ları ele alan çağdaş bi-linciyle; yürekliliği, içtenliği, namusu ve öfkesiyle çağdaş toplumcu şiirimiz için de sağlam bir temel oluşturdu. Bu iki özelliğiyle hem dönemini, hem de gelecek kuşakları derinden etkiledi.
Yaşamını, sanatını, inancını kaynaştırıp birleştirerek bizlere gerçek bir aydın modeli armağan etti. Haksızlığa, zorbalığa ve çirkinliğe karşı direnen; güzel, aydınlık ve yaşanası bir gelecek uğruna savaşan her aydınımızın kişiliğinde onun bir parçası yaşamaktadır.
Yaşamı da sanatı kadar büyüktür. Ne zaman Tevfik Fikret’i düşünsem, hatırıma öncelikle şu jestleri gelir: Kişiliğine ters düştüğü için memuriye-tinden ayrılırken biriken maaşlarını almayıp hazi-neye ya da yoksul çocuklara bağışlanmasını istemesi; 31 Mart’ta ayaklanan gericiler “Şeriat İsterük!” naralarıyla İstanbul’u altüst ederken, onun, ölümü göze alarak müdürlük yaptığı Galatasaray Sultanisi’nin bahçe kapısında tek başına duruşu; 1908’de İttihat Terakki yönetiminin Eğitim Bakanlığı (Maarif Nazırlığı) önerisini reddedip öğretmenliği seçmesi; İttihat Terakki yönetimi yolsuzluklara bulaştığı ve insanları susturmak için zorbalığa başvurmaya başladığı zaman öfkesini ve nefretini ünlü “Han-i Yağma” şiiriyle dile getirmesi…
Bir söz vardır : “Güç ve iktidar yozlaştır; mutlak iktidar mutlak yozlaştırır. “ Karanlık baskı rejimini ortadan kaldırma, özgürlüğü ve meşrutiyeti getirme iddiasındaki İttihat Terakki iktidarı, bütün burjuva iktidarlar gibi kısa sürede bu değerlere ihanet etti; Fikret’in deyişiyle “Kanun diye diye kanun tepelendi”, ikidar hızla çürüyüp bir zorbalık ve soygun rejimine dönüştü. Fikret, onlardan desteğini çekti ve öfkesini cesaratle ve en gür sesiyle şiirlerinde dile getirdi.
İşte Han-i Yağma ( Yağma Sofrası ) şiiri böyle bir ortamda yazıldı. Yazımızı bu uzun şiirden seçtiğimiz üç kıta ile bitirelim:
HÂN-İ YÂĞMA
Bu sofracık, efendiler – ki iltikama muntazır
Huzurunuzda titriyor – şu milletin hayatıdır;
Bu milletin ki muztarip, bu milletin ki muhtazır!
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır…
Yiyin efendiler yiyin: bu hân-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
………………………………………..
Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malini
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferâğ-ı hâlini, olanca şevk-i bâlini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini…
Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
………………………
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı pür-neva sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! (Tevfik Fikret)
Yusuf ERDEM