“Dövüşenler, ölenlerin tutmaz yasını”
Nazım Hikmet Ran
Demokratik öğretmen hareketinin devrimci önderi Talip Öztürk’ü 16 Kasım 1979 günü, yani bundan tamotuz iki yıl önce faşist namlulardan çıkan kurşunlarla kaybetmiş, onu on binlerin elleri üstünde yıldızlara uğurlamıştık. Onu anmak, anarken anlamaya çalışmak ve örnek komünist yaşamı ve kişiliğinden almamız gereken devrimci değerleri genç kuşaklara aktarmak biz yaşlılara düşen bir görev
Talip Öztürk’ün; sadelik ve alçak gönüllülüğe sarılmış bir büyüklüğü, bir yüceliği vardı; o nedenle de bu büyüklük, bir halk adamlığı içinde eridiği için kimseyi rahatsız etmeyen, ezmeyen, kendisiyle yakınlaşmayı zorlaştırmayan bir büyüklük ve yücelikti.
Talip Öztürk örnek bir devrimciydi ve onun devrimciliği; tepeden tırnağa her hücresinde etiyle kemiğiyle yaşadığı, attığı her adıma, her sözüne, her davranışına sindirilmiş, doğal bir yaşama biçimine dönüştürülmüş bir devrimcilikti. Bazen giyilen, bazen de çıkarılan iğreti bir giysi değildi. Yiğitliği, sınırsız özverisi, her yaştaki ve her düzeydeki insana gösterdiği özen, onlara verdiği ve içtenliği hemen hissedilen değer, kendileriyle konuşurken tutturduğu ortak dil, bir insanı yetiştirmek için gösterdiği gayret… kendisine verilen değerin, gösterilen içten sevginin nedenlerinden birkaçıdır sadece.
Evimizde ilk kez konuk ettiğimizde, kızım Pınar henüz dört yaşındaydı. Daha o gün kızımın en iyi arkadaşı, biricik Talip Amca’sı oluvermişti. Ancak bir büyücü bir insanı kendisine böylesine bağlayabilirdi. İkinci gelişinde Pınar’a bir oyuncak bebek, allı pullu giysileriyle yüzü seramikten bir Türkmen kızı getirmişti. O bebek, kızımın en sevdiği –aman eskimesin, kırılmasın, kirlenmesin diye- en çok üzerine titrediği ve yılarca sakladığı oyuncağı oldu. Nasıl özen göstermesin, o biricik “Talip Amcası” nın armağanıydı.
Talip ÖZTÜRK hakkındaki bu gözlemlerimi, düşüncelerimi, ondan öğrendiklerimi, devrimci özgün davranış tarzına duyduğum hayranlığı, o henüz sağken de yoldaşlarıma defalarca anlattım. Bana göre Talip, ancak geleceğin özgürlük toplumunda kusursuz olarak şekillenebilecek komünist kişilik örneğiydi. Yiğitliği, sınırsız özverisi, devrime sınırsız adanmışlığı, alçak gönüllüğü, insanları dönüştürmekteki sabrı ve hüneri, bilgiçlik etmeyen bilgeliği, derin insan sevgisi… Bütün bu nitelikleri kişiliğine mal etmiş devrimci örnek kişilikler, geçmişimizde ve günümüz dünyasında pek azdır, ne yazık ki…
Beni -tonu yumuşak, ama özü pek sert sözlerle- birkaç kez hırpaladığı da oldu. Eşim Melek’e bilgi vermeden gecikmelerimi, söz ve davranışlarımdaki özensizlikleri eleştirdi. “Yahu biz ne için, nasıl bir dünya için mücadele ediyoruz ki? Bir devrimci; eşine, yoldaşına, çevresindeki insanlara böyle mi davranır?” Onu çok kızdırmış olmalıydım. Yoksa o insanlara öğütlerini, hiçbir şey söylemeden örnek yaşam biçimiyle veren bilge bir devrimciydi.
16 Kasım 1979 günü, okulundan çıktı; silahsız, savunmasız bir durumda bir faşist caninin kurşunlarına hedef oldu. Son anında katilin yakasına sarılmak, onu çıplak elleriyle boğmak istedi. Güçten düştü ve yere yığıldı.
Haberi Ankara’da aldık. Bu acıya nasıl dayanabildim; bu haberi alınca örneğin Selâmi Kıymaç gibi onu -bana göre- çok daha yakından tanıyan yoldaşları nasıl dayanabildiler, bilemiyorum. Eve geldiğimde Eşim Melek ve Pınar’ı gözyaşlarına boğulmuş halde bağıra bağıra ağlar buldum. Pınar, boynuma atıldı: “Babacığım, ben dayanamıyorum; Talip Amcamı niye öldürdüler? Benim Talip Amcamı kim öldürdü? Babacığım ben dayanamıyorum!…”Gözyaşlarımız birbirine karıştı. Aradan bunca yıl geçti. Başka acılar yaşadım Talip’ten önce de, sonra da… Hiçbiri Talip’in acısı kadar derin yara açmadı içimde, hiçbirinin acısı bu kadar uzun sürmedi. Başka acılar zamanla kabuk bağladı, bu acı kabuk bağlamadı; tam otuz üç yıldır kanadı, sancıdı durdu. Ve “Biz Talip Öztürk’ü, Kemal Türkler’ i niçin faşist kurşunlardan korumayı başaramadık? “ sorusuna da yanıt bulamadım bir türlü.
Talip’i gerçekten anmak ; her şeyden önce onun örnek komünist kişiliğinin en temel özelliklerini kendimize, genç komünistlere mal ederek yaşatmak demektir: Sınırsız devrimci özveri; kendini komünizmin özgür dünyasına erişmek için savaşmaya sınırsız adanmışlık, devrimci yiğitlik, alçak gönüllülük, insanlardaki iyi yanları keşfedip ortaya çıkarabilme hüneri ve emekçilere devrimci düşünceyi kitap diliyle değil, doğal bir halk Türkçesiyle aktarmaktaki inanılmaz becerisi. Talip’i yakından tanıyan yoldaşların, onunla ilgili tüm anılarını ayrıntılı olarak yazıya geçirip gelecek kuşaklara bırakmaları ihmal edilmemesi gereken bir görevdir.
Talip’i gerçekten anmak demek; onun işçi sınıfının devrimci partisine olan inancını, sınırsız bağlılığını eylemlerimizde yaşatmak demektir. Bu süreci başlatabilmek için ise en önce 21. yüzyılın Türkiye’sinde enternasyonalist bir zeminde ve devrimci sağlam teorik temeller üzerinde komünist partiyi yeniden inşa etmek gerekiyor; aynı zamanda bu devrimci partiyi sınıf yatağında kökleştirerek somutlaştırmak gerekiyor. Talip Öztürk’ün ve Taliplerin örnek yaşamlarıyla bize devrettikleri görev budur.
Süleyman ŞAHİN (Yusuf ERDEM)