REFERANDUMA BİR KALA
Yusuf ERDEM
SORU – 3: İşçi sınıfına, emekçilere ve bütün ezilenlere nasıl bir anayasa gerekiyor ve bunun için nasıl bir mücadeleyi göze almalıyız?
Biz işçi ve emekçiler, yaşayarak ve ağır bedeller ödeyerek şunu çok iyi öğrendik: Bize gerekli olan anayasayı ve yasaları hiç kimse bize bahşetmeyecek; hele özgürlük düşmanı burjuvazinin ve onun demagog sahtekar politikacılarının tatlı dillerine kanıp da onlardan demokrasi veya demokratik yasalar, demokratik bir anayasa beklemenin sonucu ve bedeli bizler için çok ağır ve yıkıcı oluyor.
Artık biliyoruz ki bize lazım olan, Anayasa’yı, yasaları, hak ve özgürlükleri dişe diş bir mücadele ile ancak kendimiz kazanabiliriz. Düşman sınıfın bize dayattığı referandumlar ile, oy sandıkları ile kazanabileceğimiz, kalıcı bir zafer yoktur ve olmaz. Bir düşünürün dediği gibi “Eğer seçimlerle, oy sandıkları ile işçi ve emekçilerin herhangi bir temel sorununun çözümü mümkün olsaydı, burjuvazi mutlaka onu yasaklardı.”
AKP-MHP ortaklığının bize dayattığı bu referandum kampanyası; politik atmosferi ve bizi önemli ölçüde değiştirdi. Bugünkü biz, 3 ay önceki biz değiliz artık. Bu üç ay içinde daha önceki karamsarlık ve çaresizlik duygusunu, baskının yol açtığı korkuyu yırtıp attık üzerimizden. En önemlisi de farklı siyasi görüşlerden ve orijinlerden gelen çok çeşitli kesimler birlikte mücadele etmeyi ve ortak “Hayır meclisleri” oluşturarak hep birlikte renkli ve coşkulu bir kampanya yürütmeyi başardık. Üstelik bunu, alabildiğine eşitsiz koşullarda, yoğun bir baskı altında başardık; bu kampanyayı oylamadan çok önce halkın vicdanında kazandık. Esasen bugünkü yönetimden dürüst bir oylama beklenemeyeceğini çok iyi biliyoruz ve oy hırsızlığına engel olmak için çaba harcıyoruz. Dolayısıyla zorba ve ahlaksız iktidarın bütün oyunlarına karşın “Hayır!” sonucunu alabiliriz. Sonuç bu olsa bile, bilelim ki bu, bizim için bir başlangıç olacaktır. Zorlu bir mücadeleye hazır olmak ve mücadeleyi en kararlı biçimde sürdürmek gerekecektir. Bilelim ki, yalnız siyasi iktidar değil, özellikle sessiz bir bekleyişe giren büyük burjuvazi (TÜSİAD) her iki sonuç için de hazırlıklı olacaktır.
Sandıkta alınacak sonuçları olağanüstü abartarak zafer sarhoşluğuna rehavete kapılıp beklemek, nelere yol açmaktadır; bunu 7 Haziran seçimlerden sonra en acı biçimde yaşadık. O halde alınacak sonuçtan ne karamsarlığa kapılmak , ne de zafer sarhoşluğu içinde gevşeyip düşman sınıftan gelecek saldırılara hazırlıksız ve örgütsüz yakalanmak, devrimcilerin düşmemesi gereken, bedeli çok ağır bir hata olacaktır.
Şimdi gevşemek, kampanyanın yorgunluğunu üzerimizden silkip atmak ve nefeslenmeye bile vakit harcamadan daha üst düzeyde bir mücadeleye hazır olmak zamanıdır. Bu kampanya süresince mücadele ederek kazandığımız moral üstünlüğü kaybetmeden ve henüz filiz halindeki birlikteliğimizi ve örgütlülüğümüzü pekiştirmeli; işçi sınıfının Birlik Mücadele Dayanışma günü olan 1 Mayıs’a hazırlanmalı, ortak mücadelemizi daha kitlesel,daha kararlı bir biçimde sokaklara ve meydanlara taşımalıyız.
Emeğiyle yaşayan biz sıradan insanlar, işçi ve emekçiler, bütün ezilenler (Kürt halkı, kadınlar, yaşamları ve özgür akan dereleri için mücadele eden köylü hareketi, özgür düşünce, bilimsel özgürlük ve özgür bir ortamda sanatsal yaratıcılık için mücadele eden aydınlar, gençler, sanatçılar; ezilen tüm inanç grupları…) gerekli olan Anayasa ve yasaları biz belirleyeceğiz; kendi kaderimizi kendimiz çizeceğiz; kendimizi de, beldelerimizi de, kentlerimizi de, ülkeyi de biz yöneteceğiz; bütün yöneticilerimizi kendimiz seçeceğiz, denetleyeceğiz ve çalışmalarını beğenmediklerimizi de anında biz görevden alacağız.
Diyeceksiniz ki bunlar ancak bir devrimle olur. Devleti ve siyasi iktidarı elinde tutan kahrolası burjuva özel mülkiyet düzeni altında bunlar mümkün değildir. Yine diyeceksiniz ki, bütün kötülüklerin ana sebebi kapitalizmdir ve tekelci kapitalizmin siyasi planda yansıması da siyasi gericiliktir.
Tamamen haklısınız. Biz de bu söylediklerinize inandığımız için, kendimize nihai hedef olarak, siyasi iktidarın sınıf karakterini değiştirmeyi; yani devrim yoluyla burjuva iktidarını yıkmayı seçtik. Ülkeyi işçi sınıfı olarak biz ve tüm emekçiler birlikte yönetmek istiyoruz.
Yine biliyoruz ki, bütün temel hak ve özgürlükler ve yurttaş hakları mücadelelerimizi bu büyük hedefe bağlayarak vermez de, gayretlerimizi reformist, liberal ve parlamenterist bir anlayışla sınırlayıp düzen içine hapsedersek eğer, bu hakları kazanabilmek, genişletebilmek bir yana kazanılmış haklarımızı bile koruyamayız. Verdiğimiz tüm mücadeleler ve ödediğimiz tüm bedeller düşman sınıfın (majestelerinin) muhalefetinin kâr hanesine yazılacaktır. Ne var ki reformlar, temel hak ve özgürlükler mücadelemizi sıkı sıkıya devrim mücadelemize bağlamayı başarırsak, ancak o zaman elde edeceğimiz daha iyi çalışma ve yaşama koşulları ve özgürlükler kalıcı olacak ve gelişme gösterecektir.
Bu hayatta yararlı, değerli, insanî, güzel ve anlamlı olan ne varsa, her şeyin yaratıcısı, üreticisi bizleriz, biz kafa ve kol emekçileriyiz. Madem ki bütün değerleri üreten ve yaratan biziz; silkinip sırtımızdaki asalakları atarak yöneten de biz olmak istiyoruz.
Biz işçi ve tüm emekçiler kendimiz ve tüm ezilenler için öyle bir anayasa istiyoruz ki;
Biz işçi, emekçi, aydın ve tüm ezilenler için işte bunları güvence altına alan böyle bir anayasa gerekiyor. Vermek istemeyecekler, vermemek için direnecekler. Bedeller ödememiz gerekecek. Ve isteklerimizin kimileri, bu düzenin sınırlarına sığmayacak. Olabilir. Ama bize böyle bir anayasa lazım ve örgütleneceğiz ve mutlaka bu hakları koparıp alacağız, bunları Anayasamıza da yazacağız ve toplumsal hayatta da uygulamaya koyacağız.
Ve bizi heyecanlandıran ve devrimci hayallerimizi süsleyen Anayasa; 1917 Devrimi sonrası kaleme alınan ve 10 Temmuz 1918’de kabul edilen ilk Sovyet anayasasına benzer bir Anayasa’dır. Bu devrim anayasası, amaç ve hedef olarak şunu yazmıştır:
“Madde 3. Temel amacı insanın insan tarafından sömürülmesini ve toplumun sınıflara ayrılmasını tamamen yok etmek, sömürücüleri acımaksızın ezmek, toplumu sosyalist bir temelde örgütlemek … olan işçi, köylü, asker Sovyetleri temsilcileri…”
Bu amaçla ilk elde: üretim araçları (fabrikalar, madenler, toprak, tarım işletmeleri, bankalar…) üzerindeki özel mülkiyeti ortadan kaldırmak; bütün bu işletmelerin mülkiyetini toplumsallaştırmak; yönetimini, planlanmasını, üretimini, denetimini ve dağıtımını işçi ve emekçilerin ellerine teslim etmek birer anayasa maddesi haline getirilmiştir.
O zafer günlerine kadar ise burjuvaziye tam cepheden örgütlü olarak saldıracağız, köşeye sıkıştıracağız, ittifaklarından koparıp tecrit edeceğiz, tavizlere zorlayacağız … ve mutlaka atacağımız her adımı devrim hedefine bağlayacağız.
Gücümüzü şu üç şeyden alıyoruz: Birincisi, bütün hayatı, baştan sona kadar biz üretiyoruz ve başımızdaki bir avuç parazit olmazsa çok daha güzel, çok daha fazla üreteceğiz; çünkü kendimiz için üreteceğiz. İkincisi; onlar tepeden tırnağa haksızlar; biz ise sonuna kadar haklı olduğumuzu biliyoruz. Üçüncüsü, geleceğin bize ait olduğunun bilincindeyiz.. Oysa onlar, tarihsel ömürlerini çoktan tamamladılar ve siyasi ömürlerini de ne zaman tamamlayacakları onlardan çok, bize bağlı.
Tam da şimdi; hep birlikte sokaklara akarak, alanları zorlayarak mücadeleyi yükseltme; örgütlenme alanında boy veren filizleri büyütüp güçlendirme zamanı.