YAŞAMA ÖVGÜ
Yusuf ERDEM
Haydi sun bize tüm meyvelerini cömert Haziran,
-tıpkı nisanın, mayısın bol bol sunduğu papatyalar,
gelincikler, mine çiçekleri gibi-
soğuk kış aylarında seni çok özledik,
aylarca yollarını gözledik
Sun bize meyvelerini bol bol, çeşit çeşit…
Karadutunu, akdutunu, ekşi eriğini,
ille de kütür kütür papaz eriklerini
Akça armudunu, kara kirazını, al kirazını,
Hala tadı damağımızda geçen yazın kaysıların.
Ancak böylesi bir yazdan sonra çekilebilir
Güz mevsiminin ağır hüznü.
Henüz çok erken; daha çok var ballı beyaz incirlere,
Ve şeker tadında mor incirlere
Hele hele dalında kurumuş küçük midillilere ne demeli
Ve kehribar sarısı çekirdeksiz üzüm salkımlarına
İlle de her bir tanesi ceviz iriliğinde
buğulu ve mor renkli Kozak üzümlerine
Yakında doldurur kamyonları, bal tadında yerli kavunlar
Ve bıçağın ucu değer değmez
kütürtüyle çatlayıp yarılan kocaman karpuzlar,
ki her dilimi Olimpos tanrılarına sunulan nektar tadında
Böyle bir yazdan sonra ve bereketli bir güzden sonra
Ancak başa çıkabiliriz uzun bir kış mevsimiyle
Hatta bereketli bir yazdan sonra tadını bile çıkarabiliriz
ak giysili bu soğuk mevsimin.
Ve ne yazık ki sonuna yaklaşıyoruz eski güzel günlerin, güzel yılların
Gözünü kâr, gözünü rant, gözünü hırs bürümüş bu kahrolası kapitalizm
Yani yani bu kahrolası burjuva özel mülkiyet çarkı
Acımasızca yok ediyor doğal yaşamı da tüm yaşamsal değerleri de
Tarım toprakları betonlaşıyor, zeytinlikler can çekişiyor,
Bin pınarlı İda’nın, yani o güzelim Kaz Dağlarının
ağaçları kesiliyor, suları arsenikle zehirleniyor, pınarları kuruyor.
kimi dağ köyleri daha şimdiden birer hayalet kasaba sanki.
Arkalarında soysuz siyasetçi, rüşvetçi bürokrat desteği
Doğayı da, doğal yaşamı da, saflığı da, temizliği de,
Tüm güzellikleri de katlediyorlar hunharca
HES patronları, maden patronları; taş ocağı ve hırsız inşaat patronları
Ve üstelik öylesine de vurdumduymazlar ki,
kitlesel işçi mezarlıklarına döndürdüler
Maden kuyularını, inşaat çukurlarını.
Kardeşler, emeğiyle yaşama savaşı veren sıradan insanlar
Yani sen, ben, komşularımız, bizler
Ülkemizde, bölgemizde ve yerküremizin yer yerinde
Silkinip de hep birlikte ayağa kalkmazsak ve
dünyanın kaderine el koyamazsak eğer,
Ve eğer bütün kötülüklerin temel sebebi
bu kapitalist çarkı parçalayıp atamazsak hayatımızdan dışarı
Kendi namuslu ellerimizle
kendi yaşanası dünyamızı kurmak azmini kuşanıp da
topyekun cesur bir yürüyüşü başlatamazsak eğer…
Bizim sonumuz da, yerküremizin sonu da
Ve ille de çocuklarımızın, torunlarımızın sonu çok, çok kötü olacak!
Biz yaşlılar her şeye karşın güzel şeyler de yaşadık,
Eşsiz doğal lezzetleri de tattık,
Çocukluğumun karayemiş, alıç, kenger tadı hala damağımda
Domatesi kesince kokusu ta öteki mahalleden duyulurdu
Acemi taylarımızı ben eğitirdim düşe kalka çayırlarda
Çam oluklu pınarlardan avuç avuç sular da içtik
Çiçek ve çam kokularıyla yüklü havayı da çektik ciğerlerimize
Çağlayanların buz gibi sularında sıçrayan alabalıklar da yakaladık.
Oysa ve ne yazık ki Sait Faik ustanın dediği gibi
“Bizim için değil ama, çocuklar,
sizin için kötü olacak.”
Henüz vakit varken Kardeşlerim
Doğal yaşam henüz geri dönülmez noktaya gelmemişken
Hep birlikte ve cesaretle el koyalım kendi kaderimize,
çocuklarımızın geleceği kararmasın
Erinç, huzur, özgürlük, bolluk içinde yaşasın insan soyu
akarsularıyla, otları, böcekleri, kuşları ve ağaçlarıyla,
Karı, yağmuru, rüzgârı ve havasıyla uyum içinde yaşasın doğayla.
Ne demişti ustalar ustası Nâzım:
“Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz
Ya dünyamıza inecek ölüm.”
Yani sözün özü, kardeşlerim,
Tehlike çok büyük, tehlike çok yakın, tehlike ölümcül
Henüz vakit varken
Ellerimizi toprağa dayayalım,
“Artık canımıza yetti garik!”diye haykırarak, yekinip kalkalım ayağa,
bu korkunç gidişe korkusuzca meydan okuyalım.
Ve de tüm kötülüklerin kökü kapitalizmin canına okuyalım.
Uzun ve zifiri karanlıklar giderek yaklaşıyor,
İnsan, yaşam ve doğa düşmanı bu çarkı
Paramparça edip tarihe gömmek şart oldu artık.
İş başa düştü, başka çare yok.
Ağustos 2017, Ören