Hep ağır bir hüznü taşıdım omuzlarımda. Hep acı çektim, hep acı çektim, ve hep sakladım, hep saklandım; Kan yuttum, kızılcık şerbeti içtim, dedim meraklılara. Öyle bir an geldi ki, söylemesem olmazdı, Artık gün ışığına çıkmasam olmazdı, Çektiğim acıları, öfkemi ve özlemlerimi Çırılçıplak haykırmasam olmazdı. En sonunda Yunus’leyin çözüldü dilim, Bendi yıkıldı coşkun gönlümün, Gürül gürül akmaya başladı birikenler Sözcükler kanatlandı sürüler halinde ak kâğıt üstüne konuverdiler kimi zaman tıpkı telefon tellerine dizilen kırlangıçlar gibi Bi soluk dinlenip oracıkta Sonra havalanıp başka gönüllere, ve başka yüreklere uçtular. |
Ve birden nazlı ince bir yağmur başladı, Ve bir ebem kuşağı uzandı Körfez’den bin pınarlı İda’ya Rengarenk ve renk-ahenk. Sen ey Kaz Dağları, sen ey Homeros’a ilham veren bin pınarlı İda, başına mavi dumanları sarmış Olimpos! Senin için de çok acı çekiyor şair yüreğim, Bir daha geri dönmemek üzere öldürülüyorsun göz göre göre, Yok ediyorlar seni gözleri kan, gözleri kâr bürümüş Maden şirketleri, HES patronları, taş ocağı sahipleri, Ve Koçları ve Sabancıları Ve onların ortak çıkarlarının hizmetkârı hükümeti, jandarması Ve şirket sözcüsü gibi konuşan kaymakamları hep birlikte Yok ediyorlar, katlediyorlar seni. Kapitalizm bu, her güzel şeyin düşmanı, katili, satıcısı “Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser.” sözünü boşuna söylemedi Adı güzel, aklı güzel Marks. ( 2 Aralık 2013) |