BU DÜNYA BU ŞEKİLDE DEVAM EDEMEZ
Yusuf ERDEM
Bir avuç emperyalist-kapitalist haydutun hakimiyeti altındaki dünyamızda açlık, yoksulluk, sefalet ve o oranda öfke de büyüyor; bütün servet ve zenginlikler oluk oluk çok az sayıdaki tekelci kapitalistin kasalarına akıyor. Ülkeler arasındaki, zenginler ve yoksullar arasındaki büyük uçurumun, her yıl bir önceki Davos toplantısına göre daha da derinleştiği görülüyor. Önümüzdeki yıl, açlar ordusu hiç kuşkusuz daha da kitleselleşecek.
İngiliz yardım kuruluşu Oxfam, dünya liderlerinin toplanacağı Davos Zirvesi’nde, yeryüzündeki adaletsiz gelir dağılımına dikkat çekmek için Credit Suisse’in verilerini kullanarak bir rapor hazırladı. Oxfam’ın raporunda dünyadaki gelir dağılımına ilişkin çok çarpıcı sonuçlar yer alıyor.
70 MİLYONER, 7 MİLYAR İNSANDAN DAHA ZENGİN
Zenginlerle fakirler arasındaki gelir uçurumunun artarak sürdüğünü belirten Oxfam, söz konusu raporunda;
EN YOKSUL YÜZDE 20, GÜNDE 1.90 DOLARLA GEÇİNİYOR
Oxfam’ın raporuna göre;
Uluslararası ve uluslarüstü tekellerin, emperyalist haydutluk düzeninin; yani kısacası kahrolası burjuva mülkiyet çarkının insanlığı ve dünyamızı getirdiği yer işte burası. Yarın götüreceği yeri düşünmek bile korkunç. Eğer bizler, yani dünyanın emeğiyle yaşamaya çalışan sıradan insanları, mazlum halkları buna izin verirsek; kendi kaderimize ve dünyanın kaderine el koymayı başaramazsak kapitalizmin bizi adım adım daha büyük acılara sürükleyecektir. Çünkü hemen hemen bütün kötülüklerin temelinde kapitalizmin o doymak bilmez kar hırsı ve kahrolası özel mülkiyet düzeni vardır.
Türkiye’ye gelince, -ki bu konuyu ayrıca ele almak gerikiyor- gelir dağılımındaki adaletsizlik konusunda Avrupa birincisiyiz ve Hindistan’a yaklaşmış durumdayız. Zengin ve yoksul arasındaki uçurum ise hızlanarak derinleşiyor.
Daha önceleri ‘Ya sosyalizm; ya barbarlık!’ belgisini seslendiriyorduk. Şimdi tehlike çok daha büyük ve kesin. Doğanın çölleşmesi, iklimin yaşanamaz biçimde değişmesi ve doğal yaşamın –onunla birlikte insan soyunun da- yok olması ve/veya emperyalistler arası rekabetin yol açacağı bir nükleer yıkımla yüzyüze gelmemiz tehlikesi reel bir tehlikedir. O nedenle şimdi ilerici insanlık, şu ikilemle karşı karşıyadır:
Ya sosyalizm, ya toptan yok oluş. Ya biz emekçiler dünyamızın ve insanlığın kaderine el koyarak, burjuvaziyi ezip elbirliğiyle güzel bir yaşam inşa ederek kurtulacağız; ya da korku içinde yok oluşu bekleyeceğiz.
Emperyalist haydutluğun ve kapitalizmin insanlığa verebileceği -kötülükler ve acılardan başka- hiçbir şeyi yoktur. Yani ‘Ya sosyalizm, ya toptan yok oluş!’
Ne var ki devrimciler, –koşullar ne kadar elverişsiz, durum ne denli umut kırıcı olursa olsun- gerçekliğin gözlerinin içine dimdik bakmayı başarmak; fakat korkuyu değil, umudu örgütlemek zorundadırlar. Muhtaç olduğumuz kudret; dünya işçi ve emekçileri ile ezilen halkların birlikte verecekleri devrim mücadelesinde gizlidir. Yapılması gereken, örgütlenerek ve örgütleyerek öfkeyi umuda, umudu gerçeğe dönüştürmek üzere devrimci bir cüretle yola çıkmaktır.
25 Ocak 2016