BU DÜNYA BU ŞEKİLDE DEVAM EDEMEZ


BU DÜNYA BU ŞEKİLDE DEVAM EDEMEZ

                                                                                        Yusuf ERDEM

Bir avuç emperyalist-kapitalist haydutun hakimiyeti altındaki dünyamızda açlık, yoksulluk, sefalet ve o oranda öfke de büyüyor; bütün servet ve zenginlikler oluk oluk çok az sayıdaki tekelci kapitalistin kasalarına akıyor. Ülkeler arasındaki, zenginler ve yoksullar arasındaki büyük uçurumun, her yıl bir önceki Davos toplantısına göre daha da derinleştiği görülüyor. Önümüzdeki yıl, açlar ordusu hiç kuşkusuz daha da kitleselleşecek.

İngiliz yardım kuruluşu Oxfam, dünya liderlerinin toplanacağı Davos Zirvesi’nde, yeryüzündeki adaletsiz gelir dağılımına dikkat çekmek için Credit Suisse’in verilerini kullanarak bir rapor hazırladı. Oxfam’ın raporunda dünyadaki gelir dağılımına ilişkin çok çarpıcı sonuçlar yer alıyor.

70 MİLYONER, 7 MİLYAR İNSANDAN DAHA ZENGİN 

Zenginlerle fakirler arasındaki gelir uçurumunun artarak sürdüğünü belirten Oxfam, söz konusu raporunda;

  • 2016 yılının verilerine göre dünya nüfusunun yüzde 1’lik ( 70 milyon kişiye tekabül ediyor) bölümü; insanlığın geri kalan yüzde 99’undan (yaklaşık 7 milyar insandan) daha fazla servete sahip olduğunu açıkladı. 
  • Yalnızca 62 “süper zenginin” toplam servetinin, dünyanın nüfusunun yarısını oluşturan en yoksul 3,5 milyar insanın sahip olduğundan daha fazla olduğunu belitti. ( ki bir yıl önce, dünya nüfusunun en yoksul yarısının serveti, 80 “süper zenginin” servetine denk geliyordu.)
  • 2010-2015 yılları arasında dünyanın en yoksul yarısı, nüfusça 400 milyon artmasına karşın, gelirleri ve sahip oldukları yüzde 41 (1 trilyon dolar) oranında azaldı. . 
  • Oysa bu zaman diliminde dünyanın en zengin 62 kişinin serveti ise 500 milyar dolardan 1.76 trilyon dolara yükseldi.

EN YOKSUL YÜZDE 20, GÜNDE 1.90 DOLARLA GEÇİNİYOR

Oxfam’ın raporuna göre;

  • Dünya nüfusunun yüzde 20’si aşırı yoksulluk sınırı olan günlük 1.90 dolar gelir ile yaşamını sürdürmeye çalışıyor. ( Söz konusu rakam 1988 ile 2011 yılları arasında neredeyse hiç değişmedi.) 
  • Servet piramidinin en tepesinde yer alan yüzde 10’lük kesimin gelir düzeyinin bu zaman diliminde yüzde 46 arttığı belirtildi.
  • Hükümetlere eşitsizliğe son verilmesi çağrısında bulunun Oxfam, geçtiğimiz yıl yayımladığı raporda en zengin yüzde 1’lik kesimin toplam servetinin dünyanın geri kalan yüzde 99’unun servetinden daha fazla olacağı öngörüsünde bulunmuştu. 

Uluslararası ve uluslarüstü tekellerin, emperyalist haydutluk düzeninin; yani kısacası kahrolası burjuva mülkiyet çarkının insanlığı ve dünyamızı getirdiği yer işte burası. Yarın götüreceği yeri düşünmek bile korkunç.  Eğer bizler, yani dünyanın emeğiyle yaşamaya çalışan sıradan insanları, mazlum halkları buna izin verirsek; kendi kaderimize ve dünyanın kaderine el koymayı başaramazsak kapitalizmin bizi adım adım daha büyük acılara sürükleyecektir. Çünkü hemen hemen bütün kötülüklerin temelinde kapitalizmin o doymak bilmez kar hırsı ve kahrolası özel mülkiyet düzeni vardır.

  • Soygun ve sömürü çarkının; açlığın, yoksulluğun, maddi-manevi sefaletin ve çürümenin;
  • Bir avuç sömürücünün çıkarı uğruna halkları birbirine kırdıran savaşların;
  • Dünya çocuklarının ezici çoğunluğunu aç, ilaçsız, doktorsuz, temiz içme suyundan yoksun bırakarak ölümlerine yol açmanın;
  • Doğanın ve doğal yaşamın; kültürün, bilimin, sanatın ve kentlerimizin kültürel dokusunun acımasızca –ve bir daha geri gelmeyecek biçimde- kar uğruna yok edilişinin;
  • Halkları köleleştirmenin ve temel haklar ve özgürlükleri yok ederek muhalifleri, açlıkla, kanla, zindanla susturup ülkeleri açıkhava hapishanesine dönüştürmenin;
  • Devlet dediğimiz emekçileri ezen baskı, sömürü, zulüm, savaş ve ölüm makinasının;
  • Ve emekçileri manevi olarak zehirleyen muazzam yalan makinesinin ASIL SUÇLUSU, ‘MÜSEBBİBİ’(nedeni), KAPİTALİZMDİR.

hqdefault

Türkiye’ye gelince, -ki bu konuyu ayrıca ele almak gerikiyor- gelir dağılımındaki adaletsizlik konusunda Avrupa birincisiyiz ve Hindistan’a yaklaşmış durumdayız. Zengin ve yoksul arasındaki uçurum ise hızlanarak derinleşiyor.

Daha önceleri ‘Ya sosyalizm; ya barbarlık!’ belgisini seslendiriyorduk. Şimdi tehlike çok daha büyük ve kesin. Doğanın çölleşmesi, iklimin yaşanamaz biçimde değişmesi ve doğal yaşamın –onunla birlikte insan soyunun da- yok olması ve/veya emperyalistler arası rekabetin yol açacağı bir nükleer yıkımla yüzyüze gelmemiz tehlikesi reel bir tehlikedir. O nedenle şimdi ilerici insanlık, şu ikilemle karşı karşıyadır:

Ya sosyalizm, ya toptan yok oluş. Ya biz emekçiler dünyamızın ve insanlığın kaderine el koyarak, burjuvaziyi ezip elbirliğiyle güzel bir yaşam inşa ederek kurtulacağız; ya da korku içinde yok oluşu bekleyeceğiz.

Emperyalist haydutluğun ve kapitalizmin insanlığa verebileceği -kötülükler ve acılardan başka- hiçbir şeyi yoktur. Yani ‘Ya sosyalizm, ya toptan yok oluş!’

Ne var ki devrimciler, –koşullar ne kadar elverişsiz, durum ne denli umut kırıcı olursa olsun- gerçekliğin gözlerinin içine dimdik bakmayı başarmak; fakat korkuyu değil, umudu örgütlemek zorundadırlar. Muhtaç olduğumuz kudret; dünya işçi ve emekçileri ile ezilen halkların birlikte verecekleri devrim mücadelesinde gizlidir. Yapılması gereken, örgütlenerek ve örgütleyerek öfkeyi umuda, umudu gerçeğe dönüştürmek üzere devrimci bir cüretle yola çıkmaktır.

25 Ocak 2016