AKP’nin on üç yıllık iktidarı 2011 seçimiyle birlikte bir gerileme dönemine girmişti. Gerileme 2015 Haziran seçiminde hızlanarak görünür hale geldi. Öyle ki, toplumda AKP’nin bir daha tek başına iktidar olamayacağı, hatta bölünmeden yoluna devam edemeyeceği kanısı güçlendi.
2015 Haziran seçiminden beş ay sonra yenilenen seçimde bu beklentiyi altüst eden bir sonuç ortaya çıktı. AKP, Haziranda kaybettiği oranda bir oyu kazanarak yeniden tek başına hükümet kurma olanağını elde etti. Böylece AKP T.C. tarihinde dört kez üst üste seçimi kazanarak bir ilki de gerçekleştirdi.
Bütün tahminleri altüst eden bu sonucun nasıl ortaya çıktığını anlayabilmek için 2015 Haziranı ile Kasımı arasında neler olup bittiğine bir göz atmak gerekiyor.
2015 Haziran seçim sonucu AKP ve Erdoğan ve ailesi için “kefen giymek”ten farksızdı. Seçim sonucu ortaya çıkan siyasal tablo her ne kadar AKP’siz bir iktidarı olanaksız kılıyor idiyse de, AKP ve Erdoğan için hangi partiyle olursa olsun bir koalisyon, yolun sonu demekti. Erdoğan bu olasılığı seçimin yenilenmesi taktiğini benimseyerek ortadan kaldırdı. Geride kalan tek sorun, yenilenecek seçimin nasıl kazanılacağıydı. Bulunan yol, devlet terörü ve gelecek endişesinin büyütülmesi oldu.
Bir devlet politikası olan ve seçimden çok daha önce karar verilen “ çözüm süreci”nin bitirilmesi, AKP ve Erdoğan’a yeni seçim taktiğini yürütmede önemli bir fırsat yarattı. Kürt halkıyla gerilla arasındaki bağları zayıflatmayı, “ barış” adı altında, gerillanın üzerindeki toplumsal baskıyı artırarak omun silah bırakmasını öngören tasfiye planı ordu; polis, özel örgütlenmeler, paramiliter güçler, hapishaneler ve ideolojik aygıtlar vb. bütün devlet aygıtının harekete geçirilmesiyle yürürlüğe sokuldu. Kuzey Kürdistan havadan ve karadan muhasara altına alındı. Dağlar bombalandı. Şehirler, kasabalar, köyler kuşatıldı. Hiçbir yasa ile sınırlandırılmayan önlemler, güvenli bölge, sıkıyönetim, sokağa çıkma yasağı vb., ilan edildi ve kuşatma altındaki halk baskı ve katliamlara maruz kaldı. Savaş, kuzey Kürdistan’dan Türkiye’nin Batısına taşındı. Doğuda Kürtlere karşı sürdürülen savaş Batıda yağma, yakma ve saldırılar biçiminde iç savaş tehdidine dönüştürülerek sürdürüldü. Hükümet ve devletinin Kürt halkına dayattığı bu savaş, emperyalist devletler – ABD, AB ülkeleri – tarafından hükümetten koparılan ve koparılacak tavizler karşılığında desteklendi. İncilik Üssü ABD’nin kullanımına açılırken AB de göçmen sorunu konusunda önemli tavizler kopardı. ABD’nin seçim dönemi boyunca ikircikli açıklamaları ve Merkel’in seçimden hemen önce İstanbul’u ziyareti, bu desteğin somut kanıtları oldu.
“Ulusal” ve uluslararası sermayenin tavrı da emperyalist devletlerin tavrından farklı olmadı. Derinleşme eğilimini koruyan kriz ve bunun taşıdığı siyasi riskleri hesaba katarak Haziran seçiminden sonra AKP-CHP koalisyonu için kolları sıvayan sermaye, seçimin yenileneceğinin ortaya çıkmasıyla Erdoğan’a daha fazla “bedel” ödemeyi de göze alarak ibreyi yeniden AKP’nin tek parti iktidarına çevirdi.
Seçim süreci boyunca sürekli yükselen bir grafik çizerek Türkiye’yi çepeçevre kuşatan savaş ve iç savaş uygulamalarına, belirginleşen kriz ve bunun işçi ve emekçilerde – en geri kesimlerden başlamak üzere – yarattığı gelecek endişesi eşlik etti. Haziran seçiminin ardından krizin halk tarafından görünür hale gelmesi (gizli devalüasyon, artan işsizlik ve zamlar) zaten kredi kartı ve bireysel kredilerle bankaların ipoteği altında yaşamını sürdürmeye çalışan geniş yığınlardaki gelecek endişesini daha da büyüttü.
Seçmenin ve özellikle 7 Haziran’da AKP’den kopan seçmenin davranışı, başka bir dizi faktörle birlikte esas olarak bu iki faktörün -devlet terörü ve gelecek güvensizliği- etkisi altında şekillendi.
Siyasal ve ekonomik terörün işçi ve emekçileri korku ve gelecek endişesine sürüklediği böylesi koşullarda kitle psikolojisi – hele kitle bilinç ve örgütlülük bakımından geri bir konumdaysa – genellikle sinme ve kabuğuna çekilme biçiminde tezahür eder. Ancak 1 Kasım seçiminde bunun tam tersi yaşandı. AKP ve Erdoğan tek başına iktidarı, uygulanan terörle seçime katılımı düşürmekte görürken, korku ve endişe iktidar oldu.
Komünist Hareketin seçim tahlillerinin yanılgısı tam da bu noktada ortaya çıktı. Biz esas olarak gerillayı tasfiye etmeyi amaçlayan savaş ve iç savaş uygulamalarının hedeflerinden birinin de bu yolla seçime katılımın düşürüleceği ve alacağı oy sayısı düştüğü halde, yükselecek oy oranıyla AKP’nin yeniden tek başına iktidar olabileceğinin hesaplandığını varsayıyorduk. Ama durum, endişe verici boyutlara ulaşan krizin geri ve örgütsüz kitlelerde yaratacağı etkiyi yeterince hesaba katmadığımız için düşündüğümüzden farklı çıktı. Devlet terörünün yarattığı korku ile krizin büyüttüğü gelecek endişesi birleşince, kazanan yeniden istikrar masalı oldu. Hem seçime katılım oranı düşmedi, AKP 7 Haziranda kaybettiği oyu geri kazandı, hem de AKP’nin 2011’de oturduğu eğik düzlemdeki kayışı geçici de olsa kesintiye uğradı.
Ancak 1 Kasım seçimiyle değişen sadece AKP’ye tek başına iktidar olanağı veren meclis aritmetiği değildir. Toplumun Sünni İslam’a uygun olarak transformasyonu (dönüştürülmesi) artarak sürecektir. Aynı şekilde gerillanın tasfiyesini öngören savaş ve iç savaş uygulaması, yeni bir “çözüm süreci” başlatılana kadar sürdürülecektir. Geçmişte Türkiye’yi “teğet geçen” kriz bugün tam ortasından geçiyor. Kriz ve onun yaratacağı politik riskler büyüdükçe burjuvazinin işçi ve emekçilere, sosyalist ve komünistlere saldırısı artarak devam edecektir.
Burjuvazinin gücü işçi ve emekçilerin güçsüzlüğünden gelmektedir. Sınıf mücadelesi henüz kararlılık kazanmamış olsa da olağanüstü koşullarda sürüyor. Ve burjuvazi olağan yöntemlerle yönetemiyor. Egemenliğini ancak korku ve endişeyi büyüterek sürdürebiliyor. Ve her yöntem gibi bunun da bir sınırı vardır. Hiçbir şey eski durduğu yerde durmuyor. Geri ve örgütsüz kitleler düşe kalka kendi öz deneyimleriyle yavaş da olsa öğreniyorlar. Ama bu uzun ve zorlu yürüyüş düşe kalka sürdürülemez. Bu yolu kısaltmak komünistlerin ellerindedir ve bu onların tarihsel sorumluluğudur. Komünistlerin işi her kaybedişten sonra muhasebe yapmak olmamalıdır. Yapılması gereken, kazanmanın öznel koşullarının yaratılmasıdır.
Z. Ç. :
Sevgili öğretmenim. Seçim analizini Büyük Bir keyifle okudum. Düşüncelerine aynen katılıyorum ama yıllarca bu gidişe dur diyebilme adına Çözüm önerileri üretilmesine rağmen bu düşünceleri bir türlü yaşam ile örtüştürmeyi başaramadık. Umarım bizden sonraki kuşaklar bunu başarır. Umarım işin başında ayrılıkları tartışmak yerine ortak payda üzerinden hareket ederler. Benim Yaşlı bedenim o günü beklemekten, daha doğrusu görmekten yavaş yavaş ümidini kesmekte.. Sağlıklı ve üretken Bir Yaşam dileğiyle.
Yusuf Erdem :
Çok teşekkürler sevgili dostum. Kolektifimizin seçimler çözümlemesini beğendiğine ve aynı görüşleri paylaştığımıza çok sevindim. Bence, “o günleri biz göremeyeceğiz” karamsarlığına kapılmak bence yersiz Zalimler ne denli canavarlaşırlarsa canavarlaşsınlar tarih boyunca aklı susturmanın yolunu bulamamışlardır. Ve doğru düşünceler ancak işçi ve emekçi kitleleri sardığı zaman,. gençleri ve genç işçileri kucakladığında yenilmez, karşı konulamaz devrimci ve ezici bir güç haline güç haline gelir ve mutlak gelecektir. Yeniden, 35 yıldır önce uyuşturucu ve din baronlarına ter ettiğimiz kent yoksulları arasına, gecekondulara, gençlere, genç işçilere. kadınlara yöneleceğiz. Ve elbette gemi azıya almış ırkçı milliyetçiliği de yedekleyen islami faşizan diktatörlük heveslerine karşı ortak mücadelemizi bir an bile aksatmayacağız Örgütlülüğümüzü ve birliğimizi pekiştireceğiz..
Devrilip gidecekler ve memleketimizin cadde ve meydanlarında “işçi tulumlarıyla dolaşacak hürriyet” Düşman sınıfın katilleri ve soyguncuları. rüşvetçileri, hırsız müteahhitleri, madencileri, HES”çileri ise savaş suçluları, hırsızlar ve yolsuzlar olarak yargılanacaklar. Gaddarlıkları. iktidarı terk etmekten ölümden korkar gibi korkmaları bundandır. Ve mutlaka onları korktuklarına uğratacağız, Tarihsel olarak haklı olan biziz, temiz olan ve insanlığın umudu ve geleceği biziz. Eğer halklarımızla, emekçilerimizle yeniden buluşabilirsek güçlü olan. ve tarihi yapan gerçek özne de biz olacağız Biz göremesek de ne çıkar. Son nefesimize kadar devrimci kalmaya, delikanlı yüreğimize ve genç beynimize ihanet eden bedenlerimize karşın güzel şeyler yapmaya, devrim için savaşmaya devam edeceğiz ya. 65-70yıldır sürdürdüğümüz çileli ve şanlı yolculuk, belki de kazanılacak zafer kadar anlamlıdır.
Sevgiler, yüz yüze görüşmek üzere…