Türkiye komünistleri, devrimci-demokratları, emekçi halklarımız; hep genç kalan ve hep genç kalacak olan ölümsüz devrimcilerini her yıl olduğu gibi 2012 Mayıs’ında da anacaklar. Denizler, İbrahimler, Sinanlar ve onların silah arkadaşları hem 1 Mayıs alanlarında, hem mezarları başında, hem anma toplantılarında hem de kitlesel yürüyüşlerde anılacaklar, tümünün de devrimci anıları yad edilecek. Ve bu yıl daha büyük bir kitlesellik ve daha büyük canlıkla anacağız yoldaşlarımızı; bu anmalarda bu yıl önceki yıllara göre genç kuşaktan devrimcilerin çok büyük bir kitlesellik ve coşkuyla yer aldıklarını göreceğiz.
Bu anma toplantılarında, daha sonra yapılacak bütün soğukkanlı değerlendirmelerimizde ve tüm devrimci faaliyetlerimizde bizce mutlaka bilince çıkarılması, üzerlerine titrenmesi ve kıskançlıkla sahip çıkılması, kesinlikle yaşatılması, gelecek kuşaklara aktarılması gereken birkaç önemli noktayı vurgulamak gerekir.
- Birincisi; 1967-1972 sürecinin bu arkadaşlarımız için -ve elbet her biri farklı bir süreç ve zaman akışı içinde- Kemalizm dahil tüm burjuva ideolojilerinden bir kopuş, Marksizm-Leninizm’i (proletaryanın ve emekçi halkın devrimci enternasyonalist ideolojisini) daha derinden kavrama ve benimseme süreci olduğunu görmeli ve göstermeliyiz. Başlangıçta, “Sosyalizm ile Kemalizm arasında aşılmaz Çin seddi yoktur.” diyen; 12 Mart’ı “Ordu kılıcını ortaya attı.” diye karşılayan ve “İşçi sınıfı olsa da devrime önderlik etse iyi olurdu; ama sınıf yeterince güçlü olmadığına göre asker-sivil aydın zümre devrime önderlik edecektir.” diyerek “sol” bir darbeye bel bağlayan eski tüfeklerin ideolojik etkileri altında şekillenmelerine karşın bu arkadaşlarımızın gerçekleştirdikleri ideolojik arınma göz kamaştırıcıdır. Bu arınma, üstelik dünya komünist hareketinin parçalanmış olduğu bir dünyada ve TKP’nin nesnel ve öznel yetmezlikleri nedeniyle 1968 başkaldırısına ideolojik, politik ve örgütsel önderlik yapamadığı bir Türkiye’de birkaç yıl içinde reformizmin, burjuva milliyetçiliğinin, militarist darbeciliğin etkilerini olabildiğince kırarak darağacı sandalyesinde gür sesle “Yaşasın Marksizm-Leninizm, yaşasın Kürt ve Türk halklarının ortak mücadelesi, yaşasın proletarya enternasyonalizmi!” diye inançla haykırarak sonsuzluğa yürümek, tarihsel akış içinde hiç unutulmayacak olan ve yıldızların parladığı bir andır.
Deniz’i ve arkadaşlarını anmaya yeltenerek istismar etmeye çalışan Kemalist burjuva nasyonalistlerinin, aynı ideolojik kökten beslenen ve adlarından başka komünizmle, sosyalizmle, devrimcilikle ilgisi olmayan göz bağcıların elinden onların temiz devrimci anılarını kurtarmak gerekir.
- İkincisi ve belki en önemlisi; ideolojik tam kopuştan çok önce gerçekleştirdikleri düzen karşısında eylemsel kopuştur. Onlar, ihtilalci başkaldırılarıyla, devleti tam karşılarına aldıkları eylemleriyle –asıl bunlarla- düzenin ve egemen güçlerin nefret ve kinini üzerlerine çektiler. Bu nedenledir ki Demirel, Denizlerin idamı için iki elini birden kaldırdı. O nedenledir ki, Kızıldere’de ON’ları sağ olarak ele geçirmeyi akıllarından geçirmediler, devlet refleksiyle ve İngiliz emperyalizminin de onayını alarak hiç tereddüt etmeden en ağır silahlarla katlettiler ve can çekişenleri de oracıkta kurşun yağmuruna tutup in faz ettiler. O nedenledir ki İbrahim’i yaralı olarak nerdeyse iki kent arası bir mesafede yalınayak buzlar üzerinde yürüttüler, işkencede bedenini parça parça doğradılar, sonra da bu devrimci mücadelenin bu ser verip sır vermeyen yiğidini, bu Anadolu halklarının yiğit oğlunu kurşuna dizdiler. Bu yüzdendir ki Sinan Cemgil ve silah arkadaşlarını kırsalda hiç tereddütsüz katlettiler.
İşte bu nedenle Mayıs ayında toprağa düşen ölümsüz ölülerimizin gelecek kuşaklara bıraktıkları en önemli miras, hayatlarıyla ve kanlarının kızıl mürekkebiyle tarihe not düştükleri şey devlete ve düzene başkaldırmaları, uzlaşmayan isyan örneğidir. Her biri isyan geleneğine ölümsüz birer örnek sundular sınıfımızın ve halklarımızın geleneği ve geleceği için.
- Üçüncüsü; ayrı örgütler olmalarına ve aralarındaki görüş ayrılıklarına karşın THKP-C önderlerinin, Deniz ve arkadaşlarını darağacından çekip almak için –yani yoldaşlık ve devrimci dayanışma uğruna- kendisini -hem de örgütünün en seçkin kadrolarını hiç sakınmadan ölüme götürecek olan – ve bildiğimiz kadarıyla dünya devrimler tarihinde Che’den başka benzeri olmayan- bu destansı yiğitliği gelecek kuşaklara armağan ettikleri bu müthiş örneği hep canlı tutmalıyız. Bu devrimci dayanışma ahlakı, bu kendini davaya sınırsız adamışlık örneği, üzerine titrememiz ve geleceğe taşımamız gereken bir miras, eşsiz bir değerdir.
- Dördüncüsü; bu yoldaşlarımızın bu çok kısa süren yaşamları içinde devrimci bir militan olarak gösterdikleri çalışkanlığı, yaratıcılığı, bir kuşak olarak gösterdikleri okuma, araştırma ve yazma gayretlerini, süreci –yani olmakta olanı ve olacak olanı- anlama gayretlerini; gerçekliğin devrimci yorumunu yapma tutkularını; kendileri dahil, her şeyi, herkesi devrimci eleştiriye tabi tutmakta gösterdikleri entelektüel cesareti, nerede bir işçi, köylü, üretici direnişi varsa orada yer alma tutkularını hep göz ünde tutmak, yeni kuşaklara aktarmak, örnek almak ve yaşatmak gerekir.
Bütün bunları göz ardı eden, 1968 kuşağını ve kurban verdiğimiz önderleri mistik bir anlayışla yüceltip insanüstü bir azize dönüştüren – ve böylece onların yarattığı birikimi günümüzün devrimci pratiğinden koparıp uzaklaştıran- yazıp söylediklerini birer dogma haline getirip bunlara hiçbir şey eklemeyen kimi eski ve yeni devrimci(!)ler –tıpkı burjuva kesimler gibi – onların devrimci yaşayan özlerini boşaltıyorlar.
Hele bir de kırk yıldır kendine hiçbir yeni bir düşünce eklemeyip tersine daha yoğun bir Kemalizm’e saplanarak, o günleri yad ederken çektiği çileleri öne sürüp “Biz neler neler yaptık, nelere tanık olduk, neler çektik.” edebiyatı yaparak, kahramanca ölümleri sürekli destanlaştırarak ve küçük dernek ortamlarında kahramanlarımızı erişilmez kılarak varılacak bir yer yoktur, bu kesinlikle devrimci bir tutum olamaz.
Ölümsüz ölülerimizin devrimci geleneğini sürdürmek için yapılması gereken; onların bıraktıkları devrimci başkaldırı ruhunu devralmak; bıraktıkları mirası teorik, ideolojik, örgütsel ve politik olarak devrimci bir eleştiriye tabi tutarak bu alanda ulaştıkları düzeyi daha da yükseltmek ve aşmak gerekir.
- Beşincisi; Mayıs ayının ölümsüz ölülerini andığımız şu günlerde, onları yaşatmak demek; bu günün devrimci görevlerini doğru tespit ekmek; bunu, devrimci geleneğimizin köklerinden devralacağımız devrimci özsuyla besleyip zenginleştirmek, bıraktıkları mirasın eksiklerini tamamlamak ve onları aşmak demektir. Yoldaşlarımız, kısa bir ömre çok şey sığdırdılar; ne var ki türküleri yarım kaldı. Bu yarım kalan türküyü işçi sınıfımızın ve halklarımızın muhteşem bir devrim senfonisine dönüştürmek görevi, bugünün devrimcilerinin ve yeni kuşakların tarihsel görevdir.
Mustafa Suphilerden başlayarak Mahirleri, Denizleri, Sinanları, İbrahimleri ve 70 sonrası devrimcilerinin faşistlerin yarattığı sokak teröründe, Kitle katliamlarında, işkence altında. Darağacında veya ölüm oruçları hapishane baskınlarında can veren nice nice yiğitlerin anılarını yaşatmak için; tarihin bugün önümüze koyduğu devasa görevleri cesaretle üstlenmek, tıpkı yıldızlara uğurladığımız yoldaşlarımızın yaptığı gibi kendini davaya sınırsız bir adamışlık ruhuyla tam bir devrimci girişkenlik, yaratıcılık göstererek bu görevlerin üstesinden gelmek gerekir.
Nedir bu görevler?
- En başta; bu yoldaşlarımızın büyük özlemini, yani devrimi zafere ulaştırmak için proletaryanın devrimci partisini yaratmak –enternasyonalist Bolşevik karakter taşıyan ve bu niteliği devrimci faaliyetleriyle her gün yeniden yeniden fetheden bir komünist partinin inşa edilmesi görevini başarmak.
- Bu devrimci ulusal müfreze aracılığıyla geçmişimizin bir devrimci çözümlemesini başarmak ve oradan doğru, devrimci yaşayan özü alıp bugünkü devrimci faaliyetimize mal etmek; bu günün devrimci Marksist bilgisini üretmek ve bu iki birikimi bir devrimci potada sentezleyerek devrimci bir programa ulaşmak ve böylecesınıfımız ve halklarımızla birlikte büyük bir coşkuyla geleceğe, devrime yürümek.
- Bu programın başta işçi sınıfımız olmak üzere, kent ve kır yoksuları, geleceğini işçi sınıfının kaderine bağlayan gençler ve aydınlar arasında benimsenip kökleşmesini sağlamak; tüm mağdur ve mazlumların özlem ve muhalefetini bu güç çevresinde birleştirip yoğunlaştırmak.
- Devrimci işçi ve emekçi hareketi ile Kürt özgürlük hareketinin devrimci buluşmasını gerçekleştirerek egemenlerin karşısına hep birlikte dikilmek, onları geriletip devrime yürümek ve böylece tüm Ortadoğu devriminin önünü açmak ve böylelikle de dünya devrimine en önemli enternasyonalist katkıyı gerçekleştirmek.
Mustafa Suphilerin, 72 öncesi devrimcilerinin, 15-16 Haziranların, 70 sonrası devrimcilerinin yarım bıraktıkları türküyü ancak böylesi kitlesel bir devrim senfonisine dönüştürebilirsek; ancak o takdirde onların devrimci geleneklerine, anılarına gerçekten layık olabildiğimizi söyleyebiliriz.
Yusuf Erdem