Türküler Geceye Karışıp Kaybolmasın


turkuSevgili Gülten AKIN abla, ünlü “İLKYAZ “ şiirine şu dizelerle başlar:

“İLKYAZ

Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya

Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar
Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı
Bakıp kapatıyorlar
Geceye giriyor türküler ve ince şeyler
…”

Yönetenlerin eski araç ve yöntemlerle (baskı, sömürü, zulüm; inkâr, şiddet, imha) yönetemediği; ezilenlerin bir yandan onuru, dili, kültürü, özgürlüğü; bir yandan inancını özgürce yaşayabilme; öte yandan emeği, ekmeği uğruna; barış, demokrasi, özgürlük uğruna direndiği; yani eskisi gibi yönetilmeyi reddettiği; haklar, özgürlükler ve temelde sınıflar mücadelesinin bir hayli sert geçtiği böylesi bir dönemde şiirden söz etmenin çok “naif” bir tutum olduğunu düşünebilirsiniz.

Öyle ya; Türkiye, dünyada zengin ve yoksullar arasındaki uçurumun en derin olduğu ikinci ülke (birincisi Güney Afrika); aynı şekilde işsizlik oranının en yüksek olduğu kimi zaman ikinci, kimi zaman birinci ülke (diğeri Meksika)… Düzenin kurumları birbirine düşmüş. Yoksuluk, sefalet almış yürümüş; bunun kaçınıl-maz sonucu çürüme her yanı sarmış. Neo-liberal politikalarla halkın büyük çoğunluğu sadakaya muhtaç hale getirilmiş; sadaka kültürü yaygınlaştırılıp kurumsallaştırılmış. Özellikle kent yoksullarının çoğu kutsal bir şemsiye altında toplanmış; yani bir cemaate mensup olmanın sahte güvencesi ve avutucu bir aidiyet duygusu. Böylelikle iş, ekmek, özgürlük için örgütlenerek savaşma bilinci felç edilmiş; kent ve kır yoksullarının çoğu sadaka ve biat kültürüyle uyuşturulmuş. Bizimkilere din iman, yukarıdaki din baronlarına han hamam!

Böylesi bir ortam, durup ince ve güzel şeyleri düşünme, duyma, yaşama fırsatı ve takati bırakır mı insanlarda?..

Bütün bunlara karşın ben derim ki; kendimizi, aklımızı ve yüreğimizi kurutmamak için, vicdanımızı ve insan yanımızı besleyip alabildiğine canlı, dipdiri tutabilmek için “durup ince şeyleri anlamaya” – bu karanlık gidişe inat- “vakit”ayırmalıyız.

Breht’in sorulu-yanıtlı birkaç satırını ( aynen değil elbet, anımsayabildiğim kadarıyla yaklaşık olarak) aktarmak istiyorum :

– Karanlık günlerde de türküler söylemek gerekir mi?
– Hem de nasıl? Asıl karanlık günlerde türküler söylemek gerekir. Zifiri karanlığın er geç dağılacağını, şafağın sökeceğini müjdeleyen umutlu türküler… Yaşanası güzel bir dünyanın özlemini duyuran türküler… Böylesi bir barış, kardeşlik, eşitlik ve özgürlük dünyası uğruna hep birlikte savaşma azmini besleyen türküler…

Bu uzunca girişten sonra “tam zamanı” diyerek, tam otuz yıldır öğrencilerim ve dostlarımla paylaştığım çok özel bir şiiri sizlerle de paylaşmak istiyorum. Vakit ayırıp okumaya, okutmaya, yaygınlaştırmaya fazlasıyla değer. Cummings, en sevdiğim ozanlardan biri. Tıpkı Rönesans sanatçıları gibi çok yönlü bir kişilik.

Ayrıca, şiiri kitaplardan, küçük mekanlardan geniş alanlara, stadyumlara taşımış, çağının tanığı ve tüm büyük yürekler gibi çağının muhalifi olmuş ve yaşamının sonuna kadar ‘kendi olarak kalabilmiş’ bir ozan. Onun bu ölümsüz şiiri ile dahice bir özdeyişini sizlerle paylaşmak istedim. Bilmem sizler de beğenecek misiniz?

Büyük ozandan bir özdeyiş: ” Seni diğerlerinden farksız kılmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada kendin olarak kalabilmek dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş başladı mı artık hiç bitmez…” 

İNGİLTERE TURİST REHBERİ’nden 

İngiltere’ye hoş geldiniz!

İngiltere mutlu bir ülkedir.

İşte mutlu bir İngiliz işadamı.
Parayı hiç sevmez
Hindistan’da kobra nesli tükenmesin diye
Bağışlar yapar
Veya Kamboçya’ya İncil gönderip
Cebindekini son kuruşuna kadar harcar.

Üzgünüm, mutlu kömür-madencilerimizi göremiyorsunuz.
Ancak kulak kabartırsanız işitebilirsiniz belki
Yeraltının dibinde çağırdıkları Gal ilahilerini
A’a şarkıları sutsu mu ne!

Hayır, Asis’in Aziz Francis’i değil bu
Bu mutlu bir İngiliz polisidir.

Burada ise mutlu bir zenci görmektesiniz.
Yok siyah olmak yasadışı değil. Henüz.

İşte kenar mahalleler.
Aslında turist çekmek için korunuyorlar.
İşte mutlu bir kenar mahalle-sakini.
Merhaba kenar mahalle–sakini!
Af’edersiniz, verdiği cevabı size çeviremeyeceğim.
…………

İşte mutlu İngiliz askerleri de burada.
İrlandalıları da mutlu etmeye gidiyorlar.

Yok, hayır, lütfen anlamaya çalışın.
Bakın biz anlıyoruz İrlandalıları.
Çünkü yüzlerce yüzlerce yılldır
İrlanda’ya asker gönderiyoruz.

Önce onları eğitmeye çalıştık
Din, açlık ve kılıçla.
Ama İrlandalı çok güç öğrenir.

Sonra onları eğitmeye çalıştık
Mantıklı nedenler, güç ve işsizlikle.
Böyle suskun, asık suratlı, hırçın oldular sonunda.

Ve böylece onları eğitmeye çalışıyoruz şimdi
Sopa, gaz, plastik-kurşun, çelik-kurşunla
Ve gözaltıyla ve işkenceyle.
En az bizim kadar mutlu olmayı
Öğretmeye çalışıyoruz İrlandalılara da.

Bu nedenle, bizi anlayın lütfen
Ve eğer sizin ülkeniz de
Kendi yurttaşlarından bir bölümünü
Veya bir başka ülkeyi eğitmek zorunda kalırsa,
-Tıpkı bizim İrlandalılara yaptığımız gibi-
Biz de sizi anlayışla karşılayacağız. (Cummings )

Yusuf ERDEM
Maltepe, 26 Aralık 2009